Bir ada devleti olan İngiltere, farklı dillerden, farklı mezheplerden ve farklı ırklardan oluşur. Bu kadar farklı unsurları siyasi bir birlik içinde tutabilmek için sağlam bir hukuk sistemi ve ustaca yönetilen bir diplomasi geleneğine ihtiyaç vardır. Her icat gibi İngiliz diplomasi ve hukuk sistemi de böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur. Bu ihtiyaçları yerinde kullanıldığında ise İngiliz sömürgeciliği ortaya çıkmıştır.
İngiliz Sömürgeciliğinin Doğuşu
Yüz yıllarca süren iç çatışma ve savaşların sonunda İngiltere siyasi birliği; derebeylerinin, tüccarların ve sermaye sahiplerin katılımı ile oluşmuştur. Magna Carta adı verilen bu sözleşme, halkın olmasa da halkı temsil eden yöneticilerin ülke yönetiminde söz sahibi olması anlamına geliyordu. Diğer ülkelerin aksine İngiltere’de mutlak güce sahip tek bir kral yoktur. Bu kralın gücünü paylaştığı “Lord” ünvanlı derebeyleri vardır. Devlet, kraliyet ailesi ve “Lordlar Kamarası” adı verilen meclis tarafından birlikte yönetilmektedir.
İngiliz devlet yönetimi böyle hassas dengeler üzerine kuruludur. Bu hassas dengelerin korunması için güvenilir bir hukuk sistemine ve bu dengelerin yürütülebilmesi için de sağlam bir diplomasiye ihtiyaç vardır. İngiltere, işte bu ihtiyaçların doğrultusunda kültürel evrim yaşamış ve bu evrim neticesinde İngiliz Diplomasisi ve İngiliz Hukuku doğmuştur. Yani mutlak devlet gücü yerine şirketlerin, sermayenin ve bunlara sahip olan şahısların çıkarının korunduğu devlet yönetimine dönüşmüştür. İşte bu ABD’nin her yere götürmeye çalıştığı “Modern Demokrasi” dir. Yalnız ABD’nin götürdüğü demokrasi yerel unsurları değil, küresel şirketlerin çıkarlarını korumaktadır
Kısaca anlattığım bu siyasi birliğin ve devletin mekanizmalarının kurulması 18. Yüzyılda tamamlanmıştır. Bu tarihten itibaren İngiltere ya da diğer adıyla Birleşik Krallık gözünü deniz aşırı topraklara diktiğini görüyoruz. Karada Fransızları, denizde İspanyolları yenen İngilizlerin, önünde hiçbir güç kalmaz. Önce Kuzey Amerika da ve daha sonra da Hindistan da sömürge kolonileri kurmaya başlar. İki yüz yıl boyunca tüm dünyayı değiştiren İngiliz sömürgeciliği böyle doğmuştur.
İngiliz Sömürgeciliği Koskoca Hindistan’ı Nasıl Sömürebildi?
Yazıya özellikle Hindistan örneği ile başlıyorum. Hindistan’ı nasıl İngiliz sömürgeciliği tarafından sömürüldüğünü anlatabilirsem İngiliz sömürgeciliğinin nasıl tüm dünyayı sömürüldüğü zaten anlaşılacaktır. Aslında küçük bir ada ülkesi olan İngiltere nasıl oluyor da, o gün ki nüfusu dünyanın dörtte birine denk kıta büyüklüğünde ki Hindistan’ı sömürebiliyordu.
Aslında cevap yazının ilk bölümünde gizli, İngiltere siyasal birliğini sağlarken diğer devletlerden farklı olarak savaş ve gücü değil diplomasiyi kullanmıştır. İngiltere’yi oluşturan küçük krallıkları ve lordları bir arada tutan olgu ortak çıkarlar ve diplomasiydi. Bu diplomasiyi ustaca kullanan İngiliz sömürgeciliği aynı yöntemle çıkar ilişkilerini doğru kurarak Hindistan’ı da yönetebilmişlerdir.
Merkezi devlet ile ilişkileri mesafeli olan yerel valileri, İngiliz sermayesi ile satın alarak bazı imtiyazları elde etmişlerdir. Bu imtiyazlar korumak için uzun yıllar tüm yerel yöneticiler ile çok iyi ilişki kurumuşlar ve merkezi devlet yönetimi ile aralarının açılmasını beklemişlerdir.
Sömürgeciliğin Sebebi Nedir?
- Hammadde ya da Kaynak İhtiyacı: İngiliz sömürgeciliğinde devletin en önemli hedefi para kazanmaktır bu nedenle sömürülecek ülkenin mutlaka zengin kaynaklara sahip olması lazımdır. Bu kaynaklar neler olabilir?
- Petrol
- Altın, gümüş, elmas gibi değerli madenler
- Hammadde olarak kullanılabilecek demir, bakır, kömür gibi madenler
- Tarım ürünleri ve verimli araziler
- Su
- Ucuz iş gücü: Sömürgeci devletler ucuz işgücüne ihtiyaç duyarlar. Ucuz iş gücü dendiğinde aklınıza ilk gelenin kölelik sistemi olduğunu biliyorum. Fakat kölelik sistemi mevcut düzene uygun olmadığı için kaldırılmış ve bugün var olan maaş sistemi ortaya çıkmıştır. Bunu bize insan hakları olarak anlatmış olsalar da gerçek neden kölelik sisteminde birçok sorun yaşanmasıydı. Bu sistemde kölenin temini büyük bir sorundu ayrıca kölelerin sahipleri, kölelerin barınma, yemek sağlık gibi tüm ihtiyaçlarını karşılamak zorundaydı. Bununla birlikte Dünya nüfusu hızla artarken neden belirli bir etnik grup yerine dünyanın geri kalan kısmı da köle olarak kullanılamasın? İşte bu fikirler ışığında 20. Yüzyılın başında sözde özgür aslında maaşlı köle sistemi doğmuştur. Özellikle Güney ve Doğu Asya ülkelerinde halk, ota çağda yaşayan zenci kölelerden çok daha ağır şartlarda çalışmaktalar.
Ayrıca yeni üretim sisteminde çok ciddi bir nitelikli iş gücü ihtiyacı vardır. Eskisi gibi eğitimsiz, kol gücü ile çalışan köleler yerine, birkaç dil bilen, iyi eğitimli, prezantabl kölelere de ihtiyaç vardı. Hem bu tip köleler nitelikli ürün pazarı(kozmetik, tekstil, turizm, elektronik vs) içinde gerekliydi. Ben bu sisteme; beyaz yaka kölelik sistemi adını veriyorum. Bugün 1 milyarı aşan nüfusu ile Hindistan sözde bağımsız bir ülke ancak halkının büyük bir bölümü hala ağır şartlarla batı ülkelerinin kol gücü ile çalışan maaşlı köleleridir. Eğitimli kısmı da yine batı ülkelerinin şirketlerinde düşük maaşlarla çalışan beyaz yakalı köleleri olmuştur. Özellikle yazılım alanında batılı şirketler tüm iş gücünün yarıya yakınını Hindistan kökenli insanlardan temin etmektedir. Bunun da en önemli sebebi ucuz iş gücüdür. Aşağıdaki tabloda görebilirsiniz.
- Pazar İhtiyacı: Sömürgeci devletlerin gücü ekonomik güçlerinden gelmektedir. Bu ekonomik gücü ise ticari üstünlüklerinden gelir. Sömürgeci devletler sürekli çalışan bir üretim sistemi kurmuşlardır. Bu üretim sisteminin devam edebilmesi için ürettikleri malları satacak pazarları olmalıdır. Bu nedenle yeni pazarlar aradıkları gibi mevcut pazarları için de yeni taleplerin oluşmasını tetiklerler.
Örneğin Adnan Menderes döneminde araba sayısı çok azdı ancak ABD verdiği kredilerin yol yapımında kullanılmasını şart koşuyordu. Arabanın olmadığı bir ülkede yollar yapılarak hem ülke borç batağına sokuluyor. Hem de daha sonra kurulacak araba endüstrisi için hazır bir pazar haline geliyordu. Bu tip örnekleri çoğaltabiliriz. Terör örgütleri de bu amaçla kurulur. PKK olmasaydı Türkiye bunca askeri istihdam etmeyecek, bunca silah ve askeri ekipmanı satın almayacaktı. Bu harcamaları yapmayacağı gibi o bölgenin topraklarını çok daha etkili bir şekilde kullanacağı için büyük bir zenginlik elde edecekti. İç çel
Devletler Sömürge Olmaktan Nasıl Kurtulabilir?
Ekonomik Sorunlar
Bir ülkenin ya da bir bölgenin sömürülmesi için öncelikle ekonomik sorun yaşaması gerekir. Eğer yoksa İngiliz sömürgeciliği mutlaka ekonomik sorun yaşanacak ortamı hazırlarlar. Nasıl mı?
Örneğin Adnan Menderes döneminde araba sayısı çok azdı ancak ABD finansal tetikçiler aracılığı ile verdiği kredileri (Dünya Bankası, IMF, Kalkınma Bankaları) yol yapımında kullanılmasını şart koşuyordu. Arabanın olmadığı bir ülkede yollar yapılarak hem ülke borç batağına sokuluyor. Hem de daha sonra kurulacak araba endüstrisi için hazır bir pazar haline geliyordu. Bu tip örnekleri çoğaltabiliriz.
Terör örgütleri de bu amaçla kurulur. PKK olmasaydı Türkiye bunca askeri istihdam etmeyecek, bunca silah ve askeri ekipmanı satın almayacaktı. Bu harcamaları yapmayacağı gibi o bölgenin topraklarını, insan gücünü çok daha etkili bir şekilde kullanacağı için büyük bir zenginlik elde edecekti.
“Ekonomik bağımsızlığı olan uluslar sömürülemez ancak sömürgeciler bu bağımsızlığı yıkmak için ellerinden geleni yaparlar”
Siyasi Birlik ya da Çatışmasızlık
Siyasi birlik bir devletin olmazsa olmazıdır. Siyasi birliğini sağlamış devletler sömürülemezler. Sömürülmek istenen bölgede bir çatışma ortamı yoksa böl ve yönet “divide et impera” yöntemi ile suni bir çatışma ortamı yaratarak bölgenin dış müdahaleye açık hale gelmesini sağlarlar. Osmanlı döneminde Türk-Yunan iç savaşı çıkararak her iki toplumu da kontrol ederlerken, bugün Kürt-Türk çatışması ile her iki halkıda kontrol altında tutmaya çalışmaktalar. İngiliz Sömürgeciliği böyle çalışmaktadır.
Milletler bir arada oldukları zaman güçlü olabilirler. Bölünmek yoksulluk ve ezilmişlikten başka birşey getirmez. Sömürgeciliğin mucidi İngiltere kendi içinde İskoçya, Galler, İngiltere, İrlanda gibi 4 krallığı bir araya getirip Birleşik Krallığı bir araya getirdiler ve tüm dünyayı yönettiler. ABD Birleşik Devletleri 50 farklı ülkeyi bir araya getirip tüm dünyayı yönetiyorlar ama ne hikmetse bölünmek isteyen tüm milletleri destekliyorlar.
Hukuk ve Adalet Sistemi
Halkları ve toplumları bir arada tutmanın öneminden bahsettik fakat bunun nasıl olacak? Bazı toplumların bir arada yaşaması artık imkansız gibi görünürken. Birlik olmak mümkün olabilir mi? Ermenistan ve Türkiye’nin artık birlik olmaları mümkün mü? Yunanistan ve Türkiye bir araya gelebilir mi? 100 yılı aşkın bir süredir ayrıldığımız bu uluslar ile hangi ortak paydamız var? Bu yazıyı okuyan herkes gibi birlik olmak dediğimde aklınıza Kürtler gelmiş olabilir. Bu çok basit olan birleşme asıl zor olan Ermenistan ve Yunanistan ile birleşmek ve bunu hayal etmemiz engellenmeye çalışılıyor. İki dünya savaşında bir birini boğazlayan Fransa ve Almanya nasıl bir araya gelip AB’yi kurabiliyor da biz 1000 yıldır aynnı çatı altında yaşadığımız halkları aynı dinleri faklı bu milletlerle bir araya geldiğimiz hayal dahi edemiyoruz.
Bu devletlerle bir araya gelip ortak ticaret ve ortak kalkınma çalışmaları yapsak her üç ülkenin de refaha ve zenginliğe kavuşacağı çok açık ancak bir araya gelmiyor/gelemiyorlar. Yazının ilk bölümlerinde İngiltere’nin siyasi birliğinin teminatı olan İngiliz Anayasası‘nı anlatırken de bahsetmiştim halkları bir arada tutan kavram hukuktur. Eğer toplumun bir kesimi kendini eşit hissetmiyorsa dış müdahaleye açık hale geliyor. Doğru işleyen, adil ve eşitlikçi bir anayasa ile bir arada yaşamamız mümkün olabilir. Özellikle Ermenistan’ın bizim ile iyi ilişkiler kurması onun daha çok menfaatine bir durumken savaşa devam etmeleri onların değil sömürgecilerin kararı olduğu çok açıktır.
AB gibi, ABD gibi ve Birleşik Krallık gibi batılı güçler birleşip güçlenirken doğu halkları savaşarak güçsüzleşiyor. Bir araya gelip ortak bir anayasa ile hakların teminat altına alınması ve kuralların çok doğru tanımlandığı bir hukuk sistemi kurulmalıdır.
Eğitim
Her şeyin başı eğitim ancak ben bunu en sonunda yazıyorum. İnsanlar neden eğitime ihtiyacı olduğunu bilmek zorundalar. Böylece doğru bir eğitim sistemi ile müreffeh (refah ve huzur) bir hayat yaşayacaklarını aksi takdirde fakruzaruret içinde harap ve bitap bir ömür geçireceklerini bilmelidir.
Mevcut eğitim sistemi ancak insanları modern köleler haline getirmek için dizayn edilmiştir. Bu nedenle, eğitim sistemi çok doğru kurgulanmalıdır. Ezberci, sürekli tekrarlar içeren, pratik bilgiler yerine sadece teoriden oluşan bir eğitim sistemi ile toplumlar gelişemez. Kurulan hukuk ve adalet sisteminin koruyucusu olacak nesiller ancak doğru bir eğitim sistemi ile devleti korur ve geliştirirler. Eğitimde kin, nefret ve ayrımcılığı ortadan kaldırıp sevgi, anlayış ve birliği anlatmak gerekir.